
Yeni filmler arasında uzun zamandır bu kadar tatlı bir dönem filmine denk gelmemiştim.
Oyuncular tatlı, konu şirin, canlandırmalar sevimli… Daha ne olsun.
Son dönemlerde dönem dizi ve filmlerine dikkat çekici abartılı bir hava katılmaya çalışılıyordu. Farklı ırklardan insanlar olması bir yana, seyirci ile zorlama bir bağ kurdurma çabası, ya direkt kameraya konuşmalar, ya fazlasıyla açık saçık sahneler, abartılı, cinsel kimliklerle ilgili karakterler. Bu film gibi sade ama kendinizi kaptırabileceğiniz filmleri çok özlemişim.
Filmimiz iki küçük kızın kaldıkları okuldan ayrılış zamanları ile başlıyor. Kızlardan Selina mektuplaşacaklarına söz verse de, Julia “sen yaz ama ben o kadar sık yazabileceğimi sanmıyorum” gibi gayet açık bir şekilde halini ifade eden patavatsız bir kız olarak benmerkezciliğini de “Londra’da önce kendime bir koca bulayım sonra sana da koca bakacağım” gibi şapşal bir cümle ile de belirtebiliyor.
İki iyi arkadaş oldukları belli olan kızlardan zengin ve bencil olduğunu anladığımız Julia’ nın büyümüş haline geldiğimizde evlilik için sunuma çıkmasından 4 sene geçmiş olmasına rağmen halen bir koca bulamamış olmasının gerilimini görürüz. Senenin damat adayları arasında zenginliği ile önde olan Mr. Malcolm’ın onu bir operaya götürmüş olması büyük heyecan yaratmıştır. Ama opera locasında yaptıkları muhabbette kızın çok boş konuşmasından sıkılan Mr. Malcolm kızı bir daha ziyaret etmeyerek onu herkesin gözü önünde alay konusu yapmıştır. Eh, aslında amacı bu değildir, ama Julia’nın olaylara karşı yorumu böyle olur. Julia parmağında oynattığı kuzeni Lord Cassidy’i Malcolm ile konuşmaya gönderince gerçek ortaya çıkar. Aslında Mr. Malcolm’un müstakbel gelin adaylarında aradığı 10 maddelik bir listesi vardır. Bu listedeki 4. Maddeyi yani mantıklı muhabbet etmeyi karşılayamaması bir yana gözlerini çok fazla kırptığı için dikkatim dağılıyor gibi bir bahanesi de cabasıdır.

Kendinde beğenilmeyen meziyetleri öğrenince çok sinirlenen ve Malcolm’un küstahlığına bir ders vermek isteyen Julia, çocukluk arkadaşı Selina’yı Londra’ya davet eder. Arkadaşının art niyetli davranışından habersiz şehre gelen Selina ‘ya en azından amacını açıkça anlatan (Julia’nın hakkını yemeyeyim, böyle bir kumpas kurup arkadaşını çağırıp ona yalan söyleyecek sanmıştım, en azından açık sözlü bir dalavereci çıktı) Julia, ona kendini acındırarak Malcolm’un çok kötü bir adam olduğunu ve intikamı hak ettiği konusunda arkadaşını ikna eder. Amaçları Malcolm’un listesini karşılayacak bir gelin adayı çıkarıp, adam ona kapıldıktan sonra ona cevaben kendi listelerini sunarak adamı bozum edip, reddetmektir. Listedeki maddeleri gören kuzen ise Selina’nın yönlendirilmesi için zorunlu işbirlikçi olacaktır.

Gerçi ilk tanışmaları hiç beklendiği gibi olmaz ve daha kim olduğunu bilmeden Selina Malcolm’dan hoşlanmaya başlar. Arkadaşına ara ara Malcolm’un düşündüğü gibi bir adama benzemediğini söylese de arkadaşını intikam planından vazgeçirememektedir. Malcolm ise Selina ile vakit geçirdikçe listesini adım adım artı ile işaretleyerek gitgide kıza aşık olma yolundadır. Lord Cassidy ise alet olduğu oyunda karlı çıkacak tarafları tartıp biçtikçe vicdanını rahatlabilmektedir.
Olaya bir de Selina’nın uzaktan bir tanıdığı olarak Theo James’ in canlandırdığı yakışıklı Kaptan Henry Ossory girince ortam daha da şenlenir.
Filmi o kadar çok sevdim ki, tamamını anlatmamak için kendimi zor tutuyorum.
Konu tam beklenileceği gibi ilerliyor. Ama zaten bu tarz filmlerden oooo yıldızlar arası seyahat ettiler, yeraltından canavarlar çıktı gibi abuk bir farklılık beklentim yok. Beklentim sevimli bir romantik hikayenin zarifçe anlatımı. Bu filmde bunu mükemmel başarmışlar.
Yaratılan karakterler, abartısız, doğal canlandırılmaları, drama kraliçesi veya kralı yaratmadan, saçma sapan yanlış anlamalar oluşturmadan ne de güzel filmler yapılabileceğini gösteriyor.
Her ırktan oyuncular var ve o kadar iyi oynamışlar, karakterler öylesine güzel harmanlanmış ki, bir tanesi için bile şimdi bu tipin bu dönemde işi ne demiyorsunuz. En azından benim gözünüze batmadı ve kendimi bu konuda sert bir eleştirmen olarak düşünüyorum.
Karakterler arasında öne çıkan Selinayı canlandıran Freida Pinto ‘yu nereden tanıyorum diye düşündüm düşündüm. En sonunda Slumdog Millionaire filmindeki Latika karakterini canlandıran kız olduğunu buldum. Filmin entelektüel ve iyi kalpli ana karakterini canlandırıyor.

Theo James için de bir iki kelam etmek isterim. Sen daha çok dönem filminde oyna Theo! Sanditon’da karizma tavandaydı zaten, bu filmde de karakterin sevimliliği ve canlandırılışı ile bir yan karakter olmasına rağmen çok sevdim.

Film Suzan Allain isimli bir yazarın 2009 senesine ait romanından uyarlanmış. Aslında 2019 da yapımcı olarak başroldeki Freida Pinto’nun olduğu bir kısa film çekmişler. Youtube’da epey bir izlenince filmini yapmaya karar vermişler. Çok da iyi olmuş. Merak eden olursa diye linki aşağıya ekliyeyim bari. Julia’yı oynayan aktris farklı ama filmin havasından bir kuple veriyor.
Umarım buna benzer filmlerin sayısı artar.
© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.