Castle in the Sky – Gökteki Kale – 1986 Anime

Gelelim Laputa’ya. Castle in the sky yani orijinal ismi ile Tenkū no Shiro Rapyuta

Bu Miyazaki filmini de aslında Miyazaki’yi geçtim, film olduğunu bilmeden müziğinden dolayı duymuş, konusu hakkında hiçbir fikrim olmadan yıllarca sadece anime müziği olarak aklıma kazımıştım. Sonra detayları öğrenmiş olsam da bir türlü izlemek kısmet olmamıştı. En sonunda izledim. Müzik tabi ki harika Joe Hisaishi’ye ait.

Laputa bir zeplin yolculuğu ile başlar. Sonradan hava korsanları olduklarını öğreneceğimiz bir grup insan, liderleri yaşlı kadın ile zepline saldırmaktadırlar. Camdan gördükleri küçük kız, Sheeta için, aslında onun boynundaki kolye için gelmişlerdir. Kız ise bazı adamları elindedir ve hiç de mutlu değildir. Ama bu korsanlar gemiyi basınca, hem onlardan hem de tutsak kaldığı adamlardan kaçmaya başlar. Bu kovalamaca sırasında zeplinden aşağıya düşer.

Bu esnada yeryüzünde madende çalışan oğlan çocuğu Pazu havadan süzülerek inen bu kızı görür. Kız baygındır ama boynunda parıldayan kolye ile nazikçe yere doğru iniyordur. Kızı kurtarıp evine götüren Pazu sabah uyanınca kızla tanışır. Pazu’nun pilot olan babasının çektiği, bulutlar arasından uçan bir toprak parçası üzerindeki şehrin fotoğrafını görünce, kız resme dalar. Bu Laputa isminde uçan kale, bir efsanedir. Gerçek ismini Pazu ile paylaşın Sheeta ise ailesinin soyunun Laputa’dan geldiğini ve bazı adamlar tarafından kaçırıldığını anlatır. Üstelik peşinde bir de hava korsanları vardır.

Kızın yerini bir şekilde tespit eden kötüler (hem hava korsanları hem de karanlık adamlar) arasında bir kovalamaca olur ama kız en sonunda kötü adamların eline düşer. Kız Pazu’yu korumak için kendinden uzaklaştırsa da, Pazu kıza yardım etmek için korsan ekibine katılır. Çünkü korsan ekibinin de kızın peşini bırakmaya niyetleri yoktur. Kızın kolyesinin Laputa’nın anahtarı olduğuna inanılmaktadır ve Laputa ‘nın efsanevi hazinelerle ve ileri teknoloji sırları ile dolu olduğu bilinmektedir. Her iki tarafta da ya para ya da güç peşindedir.

Pazu ve korsanlar kızı kurtarır. Kızla beraber Laputa’yı bulurlar. Ama kötüler de takiptedir. Laputa’nın kalıntıları ıssız, insansız, sadece canlı hayvanlar ve birkaç bahçe görevlisi robot kalmıştır. Ama kötüler de peşlerinden yetişir ve olaylar son noktasına kadar, yani kalenin yıkılmasına kadar gidecektir.

Kale yıkılıp, gücüne güvendikleri tüm teknolojik malzemeler çöküp gittikten sonra ise, yüzen şehrin merkezindeki dev ağaç ve onun köklerinin tuttuğu yer kalacaktır sadece geriye. Ve bu şekilde yükselip, sonsuzluğa uzaklaşacaktır.


Laputa Miyazaki’nin ana akım temalarının hepsini içerir. Steam-punk olsun, zeplinler olsun, kocaman pervanelerle uçan araçlar olsun, saf temiz sevgi ve aşkın yolunun sapmamasından olsun, ilk başta kötü olarak tanıdığımız hava korsanları klanı ve bunun yaşlı lideri Dola’nın aslında ilk göründükleri kadar kötü olmamaları olsun. Çünkü Miyazaki filmlerinde genelde kötüler tam kötü olmuyor. Bir röportajında sanırım, Miyazaki kötü karakterler üzerinde çalışmaya, onların geri hikayesini yazmaya başladığımda bir zaman sonra artık ilk düşündüğüm kadar kötü olmuyorlar gibi bir şey demiş. İşte filmlerde de, normal filmlerde de yani beklediğim şey bu. Birisi psikolojik bir rahatsızlığı, sosyopat, psikopat gibi olmadan, sürekli, amaçsızca kötülük yapmaz. Anlamsızca, sadece zarar vermek için yapılan hareketlerin saçmalığını hissedersiniz zaten. İşte Miyazaki’nin bu filminde de Sheeta ile konuşan Pazu’nu Dola’nın yani korsan ana’nın aslında kendisinin düşündüğü kadar kötü birisi olmadığını düşündüğünü söylediği sahnede, teyzenin gizlice dinlerken şaşırması bu yüzden ayrı bir tatlı gelir.

Sadece bu filmde, kötü adamlardan birinin kötülüğünün dozu, diğer Miyazaki filmlerine göre biraz fazladır. Askerlerin güç elde etmek için verdikleri mücadele bir yana, Laputa soyundan geldiğini anladığımız diğer kötü adamın, diğer şehirleri tehdit edeceğim, herkes benim önümde diz çökecek tavrı, amaçsızca hatta manyakça insanların gemilerine saldırması biraz fazla abartıdır. Ama filmin gidişatının, görselliğinin güzelliği yanında görmezden gelinebilir.

Bu iki çocuk adam ve kadının ilk andan itibaren iyilikle, sevgiyle birbirlerine bağlanması, yine Miyazaki filmlerinde gördüğümüz kötü görünen adamların kibar bir kızın karşısında birden helva moduna dönmeleri, yaptıkları meslek kötü olsa da (korsanlık gibi), içlerinin iyi olduğunu ve bazı kurallara uyduklarını (korsan kodları mı? 🙂 ) gösterir.

Bir de tabi uçan kale Laputa’nın son hali. İnsanların kaleyi neden terk ettiklerini, kalan insanların ne zaman öldüklerini öğrenemeyiz ama sanki şehrin kalanının doğaya teslim olması ile teknolojide üstün seviyeye erişmiş olmaları onları tam olarak kurtarmamış olduğunu ve otların bürüdüğü artık hareketsiz kalan robotlar gibi, doğanın eninde sonunda kendine ait olanı geri aldığını göstermek isterler. Zaten en sonunda bütün herşey yıkılmış ve kaybedilmişken, kalanları bir arada tutan dev ağaç olacaktır. Doğa ana herşeyi kucaklar ve iyileştirir.

Tüm Ghibli filmleri yazılarımın bir listesi için–>

© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.


Castle in the Sky – Gökteki Kale – 1986 Anime’ için 3 yanıt

Yorum bırakın