Nausica of the Valley of the wind – Rüzgarlı Vadi 1984 Anime Film

Bu aralar canım animasyon seyretmek istediği için biraz Amerikan biraz da Japon serilerine geri döndüm. Hotel Transilvanya ve Despicable Me yazılarından önce yazmak istediğim asıl film ise buydu.

Nausica of the Valley of the wind – Kaze no Tani no Naushika

Bu filmi bu şarkı ile anımsıyorum. Her Miyazaki filminde olduğu gibi filmin Joe Hisaishi tarafından bestelenen diğer müzikleri de çok güzel ama bu şarkı beni benden alan, sadece başka bir yere götüren değil de sanki gerçekten yerden yükselmiş gibi hissettiren bir şarkı. Bir yandan hüzünlü bir tarafı var ama boş bardağı dolduran su sesi gibi. Ferahlık da veriyor. Saf bir çocuk kahkahası sanki.

Öncelikle biraz Hayao Miyazaki den bahsetmek isterim. Onunla ilk kez Kadıköy’de anime cd leri satan bir dükkanda görüp aldığım Prenses Mononoke filmi ile tanışmıştım. Kısa zaman sonra da Spirited Away yeni çıkmış ve bir anda popüler olmuştu. Ama benim için vazgeçilmez Miyazaki filmi Howl’un Yürüyen Şatosu olacaktı. Sonuçta bir şekilde bu yönetmeni ve anime filmlerini takip etmeye başlamıştım.

Nausica’yı da zamanında Tv de rastlayınca izlemeye çalışmış ama çeşitli sebeplerden baştan sona denk gelememiştim. Yine de izlediğim son yarım saati, hele ki o sondaki sahne belleğime kazınmış, çalan müziği çılgınlar gibi arayıp bulmuştum. Ne zaman o müziği dinlesem beni farklı bir diyara götürüyordu.

Animasyona adadığım şu haftada bari en baştan sakin sakin Miyazaki filmlerini bir izleyeyim dedim ve en çok merak ettiklerimden biri olan Nausica ile başladım. Bu şekilde o sondaki sahnenin tadına daha çok vardım. Çünkü hikayenin o noktaya gelene kadar ki kısımlarına tam hakim olunca olaylar daha da manalı oldu.

Nausica ‘da dünyanın havası, suyu, toprağı 1000 yıl önce kıyamet savaşları denilen dönemdeki yangınlarda kirlenmiş, dünya yüzeyi üzerinde küçük cepler gibi kalan bölgeler az sayıda insana ev sahipliği yapmaktadır. Diğer alanlarda insanlar ancak maske takarak hayatta kalabilmekte, asitli göller vücutlarına zarar vermekte, ormanda büyüyen bitkilerin zehirli polenleri havayı bozmaktadır. Rüzgarlı vadinin halkının genç prensesi Nausica ‘da planör uçağına benzer bir alet ile uçarak, civarlarda keşif yapıp, halkına elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışmaktadır. Vadinin ilerisindeki Zehirli Ormanda ise Ohmu denilen dev böceğimsi yaratıklar ile tuhaf uçan böcekler insanlara saldırabilmektedir. İnsanlar zehirli polenlerin yetiştiği bu ormanlardan bu sebeple uzak durmaktadır.

Nausica’nın özel bir insan olduğunu ilk kez, uzaklardan gelen bir yaşlı kılıç ustasının getirdiği yaratık ile anlaşma şeklinden anlarız. Kafesinden kurtulan yaratık kızın parmağını ısırmasına karşın, kız acısına dayanıp, hayvana anlayış göstererek, sadece korktuğu için bunu yaptığını bildiğini söylemesi, hayvanı sevgisi ile ehlileştirmesi aslında filmin ana teması olur.

Film bölgelerine düşen yabancı bir uçak ile hareketlenir. İki düşman krallığın savaşı bir anda vadiye sıçrayacaktır. Aslında iki krallığın da amacı geçmişin biyolojik silahlarından birini canlandırarak, ormanları ve böcekleri yakarak zehirli polenlerden ve böceklerden kurtulmak, bölgenin hakimi olmaktır.

Nausica’nın ise orman hakkında farklı düşünceleri vardır. Kendi orman seferlerinden topladığı polenler ile gizlice bir çalışma yapmış, temiz su ve toprak ile polenlerin aslında zehir saçmadığını keşfetmiştir.

Burada insanların değişik krallıklarının farklı tavırlarını ve davranışlarının sonuçlarını görürüz. Miyazaki sinemasının ana temalarından biri olan doğaya saygı, sevgi bu ilk filmde ortaya dökülür.

Bir krallık güç savaşında vadiyi işgal etmeyi, o ateş yaratığını büyütüp ormana salmayı ve böcekleri öldürmeyi planlar. Bu krallığın prensesi saldırganlığın önemli olduğunu düşünmektedir. Saldırı ile tüm problemleri çözebilecektir. Kendisi de zamanında böceklerin saldırısına uğramış ve bunun izlerini halen üzerinde taşımaktadır. Onun bildiği yöntem budur. Şiddet ile ehlileştirme.

Ama ölmek üzere iken Nausica’dan gördüğü yardım kafasını karıştıracaktır. Ona ne kadar kötü davranmış olsa da Nausica onu ölüme terketmemiştir. Acaba gerçekten iyilik, sevgi, anlayış bir fark yaratabilir mi?

Diğer krallık ise daha hain bir plan ortaya dökecektir. Ellerinden çalınan biyolojik silahı geri almak için kurdukları kumpas, yavru bir ohmu’yu kaçırarak, rüzgarlı vadiye getirmek, bu sayede hem düşman ülkenin askerlerini hem de rüzgarlı vadidekileri yavrularının peşinden gelecek ohmu sürüsünün altında ölmesine sebep olup, boşta kalacak silahı ele geçireceklerdir. Yani onlar da hayvanlardaki yavrusunu koruma içgüdüsünü manipüle etmek istemektedirler.

Bütün bu kötülüklerin diğer tarafında Nausica ise sevgi, empati ve anlayış ile fark yaratır. Kötü gibi gözüken şeylerin iç yüzünü kavradığımızda aslında iyi şeyler olabileceklerini gösterir. Önce tek tek insanlar üzerinde, sonra küçük ohmu üzerinde, sonra da herkesin üzerinde şiddetten, nefretten, saldırıdan başka bir gücün üstün olduğunu ispat eder. Doğanın iyileştirici, düzeltici gücüne saygı duruşunda bulunulur.

Genelde Miyazaki filmlerinin temaları birbirine benzer. Steam punk denilen, buharlı mekanik sistemli araçların, makinelerin bolca kullanıldığı fantastik tarz bol olsa da gözlemlediğim kadarı ile bunların kullanımı filmlerinde ikiye ayrılır. Kötü amaç için yapılmış savaş uçakları genelde karanlık ve kimliksiz iken, iyilerin tarafındaki araçlar daha detaylı gösterilir ve bir karakterleri vardır. Oradan çıkan bir boru, oraya giden bir buhar hepsi iyilerin makinelerini sanki bir canlı gibi gösterir. Kötülerin makineleri soğuk ve uzaktır.

Miyazaki sinemacılıktan önce bir manga çizeriymiş. Bu film de elle çizilmiş haliyle. Filmin konusunu aldığı manga da zaten Miyazaki tarafından yazılmış ve çizilmiş. Bu filmin başarısından sonra ortağı Isao Takahata (ki kendisi de benim en çok sevdiğim çizgi film serilerinden biri olan 1970’lerin Heidi anime serisinin yönetmenidir. Miyazaki de senaristlerden biriymiş. Bunu da yeni öğrendim) ile birlikte Ghimbli stüdyoları kurmuşlar.

Howl’a gelene kadar 17 yıl öncesi olduğunu düşünürsek bu film çizgileri ile oldukça basit kalmış gibi gözüküyor olsa da içerik olarak çok zengin. Hatta belki çizgilerin basitliği filmin güzelliğine, yapısına daha da değer katmış. Konuya daha dikkat etmenize, düşünmenize fırsat tanıyor.

38 yıllık bir filmin spoilerı olmaz diyerek, film boyunca hikaye çemberinin tamamlandığı noktanın güzelliğinden de bahsetmezsem olmaz. İnsanların düşman bellediği ve yok etmeye çalıştığı zehirli orman ve böceklerin aslında yüzyıllar önce asıl insanların biyolojik silahlarla bozduğu dünyayı temizlemeye çalıştığını anladığımız an. İnsanlar kendi bozdukları düzenin suçunu bir başka canlıya atıp, üstüne üstlük onları da bildiği tek yöntemle yani bozarak yine yok etmeye çalışıyor. Bu filmin basit bir şekilde bir yandan insanların bencil davranışlarını anlatırken, bir yandan da içinizi ümitle dolduran, iyilik, sevgi ile ruhunuzu hafifletmesi sanırım beni en çok etkileyen olay o son sahnede. Gözleri görmeyen ninenin, önce havadaki huzursuzluğu, kızgınlığı hissetmesi, sonrasında ise yaratıklardan akan sevgiyi hissedip ağlaması…


Nausicaa kalbime dokunan bir anime olmuştur. Sonunu ilk izlediğim zamandan beri öyleydi, şu müziği ilk duyduğum andan itibaren öyleydi ama şimdi baştan sona izleyince daha da değerli oldu.

© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.

Tüm Ghibli filmleri yazılarımın bir listesi için–>


Nausica of the Valley of the wind – Rüzgarlı Vadi 1984 Anime Film’ için 3 yanıt

Yorum bırakın