
Bu diziyi Sanditon’ın yeni sezon haberlerini aldığımda Masterpiece’ in instagram hesabını takip etmeye başlayınca görmüştüm. Tatlı bir diziye benzettiğim için izleme listeme almıştım.
Canımın sıkıldığı bir ara başladım. Gerçekten de Masterpiece dizileri beni artık hiç şaşırtmıyor. Hangi dizisini merak edip izlesem, keyifli bir seyirlik çıkıyor. (Miss Scarlet and the Duke, Sanditon, Vienna Blood, bu dizi). Karakterler arasındaki sıcak samimi sohbetler, insan ilişkileri, özellikle dönem dizilerinde bazen tiyatrovari kalan havayı dağıtıp, diziye hoş bir içtenlik veriyor. Sizi dizinin içine çekiveriyorlar.
Bu dizi de çoğunlukla bu havadaydı. Oyuncuların mütevazi kılıkları, bina ve araçların gıcır gıcır durmamaları, dekor içinde değil de gerçekten yaşayan bir kasabayı izliyorsunuz gibi geliyor.
Dizimiz James Herriot isimli genç bir veterinerin Glasgow’ daki evinde başlıyor. Okuldan mezun olalı beri iş bulamamış, ailesinin “artık rıhtımda bir işe girmen lazım” baskılarına, iş görüşmesi daveti aldığı mektup ile karşılık verip, heyecanla Yorkshire Dales’e doğru yola çıkan genç adayımız, biraz ters mizaçlı gözüken usta veteriner Farnon ile tanışır. İsminin Siegfried olduğunu öğrendiğimiz aksi veterinerimiz yanında asistan barındıramamaktan muzdariptir. Bu yeni elemanı da külüstür arabasına bindirir, test etmek üzere vizite çıkmak için yollara düşerler.
Veteriner deyince genelde hep gözümüzün önündeki hayvanları düşünüyoruz ya, bu dizide kırsal alandaki veteriner ihtiyaçlarının çeşitlerini görüyoruz. En önemli müşteriler çiftlik sahipleri.
Kimi kez koyunlar, kimi kez inekler, kimi kez domuzlar… Bazen bir boğanın çiftleşme performansına yardım, bazen bir kedinin ameliyatı, bazen de bir atın tırnak sıkıntısı derken çeşit çeşit problem ve insanlarla çalışmak zorunda kalındığını izliyoruz. Hayvanlarda olacağını tahmin etmediğimiz, yemek borusunda tümör vs. gibi, değişik hastalıklar, çimenden bulaşan parazitler gibi çiftlik sahiplerinin hayvanlarına iyi baksalar dahi tuhaf hastalıklar yaşanabileceğini öğreniyoruz.
Bir de tabi işi genç veterinerlerden daha iyi bildiğine inanan çiftçilerin laflarına aldırmadan işlerini kotarmaları gerekliliği vardır. Bazen insanlara gıcık olsalar da, hayvanların hatırına lafları sineye çekip, onlara yardımcı olmayan çalışan insanlar bu ekip.
Dizideki karakterler çok tatlı.

İlk tanıştığımız James Herriot temiz yüzlü, efendi tipli bir kardeşimiz. Kibar, yakışıklı, mütevazi. Bu rolü canlandıran Nicholas Ralph ‘ın ilk televizyon deneyimiymiş. Kendisini tip olarak sıklıkla Elijah Wood’a benzetsem de, konuşmaya başladığında aksanı ile kendime geliyordum. O da roldeki gibi bir İskoçmuş.

Evin bakımından sorumlu hanım Mrs. Aubrey Hall evin erkeklerine uyum sağlayabilen, kafası çalışan, sonradan anlayacağımız üzere kendi ailevi yükleri olan bir kadın. Bazen muzip, bazen katı, evdeki adamları hizaya sokabiliyor.

Siegfried Farlon (Samuel West) karısı kaybedeli beri daha da huysuzlaşmış ama civarda işinin ehli olduğu bilinen bir veteriner hekim. Kardeşi Tristan’ı bir baba gibi kollayan, arada sık sık azarlamaktan çekinmeyen, kendi yaptığı hataları da kabul edecek kadar dürüst, çabuk parlayan ama özür dilemeyi bilen tatlı bir adam. Bu rolü canlandıran Samuel West’e de Hornblower’ın 4. Filmindeki rolünden ötürü ayrı bir sempatim var. Başka pek çok film/dizilerde de izlediğim bir aktör ama hak ettiği kadar çok ismen bilinmiyor olabilir.
Veterinerlik bir nevi aile mesleği. Siegfried babalarının yanında başlamış, okulu bitirip uzman veterniner olmuş. Kardeş Tristan’da veterinerlik okulunu bitirmek üzere çalışıyor.

Tristan’ı canlandıran Callum Woodhouse da çok sevimli bir oyuncu. Daha önce başka bir BBC dizisinde de görmüş olduğum bir oyuncuydu. Bu İngiliz aktörler jön tipli adamlar değiller belki ama öyle bir karizmaları, ses kullanımları, oyunculukları var ki, izlemeye doyamıyorsunuz. Poz veren kasıntı tipler yerine bu adamları izlemeyi bu sebepten seviyorum.
Kadın oyuncular için de aynı şey geçerli. Bazı dizilerde saç, baş yapılı, tüm kostümler bir boncuğuna kadar yerli yerinde olunca inanılmaz yapmacık gelmiyor mu? Göze sürülmüş rimelden, dudaklardaki ruja, saçlardaki maşaya kadar kuaför elinden çıkmış duran manken kızlar yerine, doğal halleri ile derli toplu duran nispeten normal kadın oyuncuları izlemek dizilere canlılık, içtenlik katıyor.

Acemi veterinerimizin gurbet ellerde kalbini kaptıracağı güzel kızımız Helen ‘i de Rachel Shenton ismindeki oyuncu canlandırmış. Bu kız da bana Kaptan Amerika’nın aşkını canlandıran Hayley Atwell’i hatırlatmıştı. Muhtemelen saç modeli yüzündendir. Rachel Shenton’ı daha önce hiç izlememiştim. Çok güzel bir kadınmış ve yüzü dönem dizisine o kadar iyi uymuş ki.
Genelde medikal dizilerde, acemi doktorlar/hemşireler yoğun ilk iş gününden sonra bu meslekte devam edebilecek miyim diye kendilerini sorgularlarken, motivasyonlarını sağlayacak klişe, karşılarına çıkan acil bir doğum vakası olur. Doğumunu sağladıkları bebeği kucaklarına aldıkları anda biliriz ki esas kızımız/oğlanımız mesleğine dört elle sarılacak. Bu klişe bir olmazsa olmaz ise tabi ki veteriner hekimliğin ne eksiği var da kullanılmayacak. Yeni doğan bir bebeğe de, buzağıya da aynı oranda karşı olmadığım için hiç sorun yok. İstedikleri kadar bu klişeyi kullanabilirler.

Dizi James Alfred Wight ismindeki veterinerin James Herriot takma ismi ile yazdığı roman serisinden uyarlanmış. Kendi genç veterinerlik deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı bir dizi roman varmış. Bunların ilk 6’sı Amerika’da iki kitap birleştirilerek basılmış. Dizinin ismi de ilk iki romanın ortak adından geliyor. Bu arada ikili roman isimlerini çok beğendim. Bir Anglikan ilahisinin ilk kıtasından alınmış. Ne güzel bulmuşlar. Hayvan dostları için çok manalı bence.
All things bright and beautiful,
All creatures great and small,
All things wise and wonderful,
The Lord God made them all
If Only They Could Talk (1970) – All Creatures Great and Small (1972)
It Shouldn’t Happen to a Vet (1972) – All Creatures Great and Small (1972)
Let Sleeping Vets Lie (1973) – All Things Bright and Beautiful (1974)
Vet in Harness (1974) – All Things Bright and Beautiful (1974)
Vets Might Fly (1976) – All Things Wise and Wonderful (1977)
Vet in a Spin (1977) – All Things Wise and Wonderful (1977)
The Lord God Made Them All (1981)
Every Living Thing (1992)
James Herriot’s Dog Stories (1986)
Epey popüler bir seri olmalı ki, ilk iki roman 1975 de film yapılmış. Hem de Siegfried ‘i Anthony Hophins’in oynadığı bir film. Sonraki iki romansa 1976 It Shouldn’t Happen to a Vet ismi ile bu sefer farklı oyuncularla devam filmi olmuş.
Ama esas şaşkınlığı 1978 den 1990 yılına kadar süren yine bu dizi ile aynı isimli bir başka BBC dizisi olduğunu öğrendiğimde yaşadım. Dile kolay 90 bölümlük, 12 sene yayınlanmış bir diziymiş.
2011 de de Genç James Herriot isminde 3 bölümlük bir mini dizi yapmışlar.
Açıkçası bu diziye başlarken bu kadar popüler bir serinin içine düşeceğimi hiç tahmin etmemiştim.
Eski versiyon bu kadar uzun süre devam ettiğine göre muhakkak kendi dönemine göre başarılı bir diziydi ama açıkçası çok da merak etmiyorum. Bu versiyondaki oyuncuları, çekimleri, kostümleri, canlandırmaların hepsini çok sevdim. 6 + 1 noel özel bölümü şeklinde sezonlarından da gayet memnunum. Tadında kalıyor. Şimdilik 2 sezon, yani toplamda 14 bölüm yayınlanmış.

İlk sezon 6 bölümü, James’in kasabaya insanlara, hayvanlara alışması, kendini kendine ve Siegfried ‘e ispat etmesi üzerine ilerliyor. Bir yandan da kasaba ve ev halkını çeşitli olaylarla daha yakından tanıyoruz. Sürprizli Noel bölümü bonus. Olayların akışını biraz değiştiriyor.
İkinci sezon James’in ailesini ziyareti sırasında, Glasgow’da bir veteriner kliniğinde geçici olarak çalışması ile açılıyor. Buradan bir iş teklifi alan James, ailesi ama özellikle annesinin yanımızda ol ısrarı ile kafası karışmış bir halde Darrowby ‘e geri döner. (Bu arada Darrowby uydurma bir kasaba ismi imiş. Alfred romanlarını yazarken takma isim kullanırken, bir de sahte lokasyon yaratmış.) Artık junior vet değil de , senior vet olarak görev aldığı klinikte aslında keyfi yerindedir ama kasabada kalması için ona daha fazla bir motivasyon gerekecektir. İkinci sezonda bir yandan da Tristan’ın karakterinin gelişimini, Siegfried ve Mrs. Hall’ın ayrı ayrı kendi kalplerine göre insanlarla tanışmalarını izleriz. Noel bölümü ile çemberimiz güzel bir şekilde tamamlanır.
Sanırım 3. Sezon için de onay almış bir diziymiş. Buna çok sevindim doğrusu. İzlerken insanın kendini mutlu, huzurlu hissettiği, arada çatışmalar olsa da, tatlıya bağlandığı, sıcacık bir aile dizisi.
Özellikle küçük küçük anlar diziyi daha çok sevmeme sebep oldu. Mesela James ‘in annesinin oğlum yakınımda olsun, normal saatlerde çalışsın, yorulmasın diye dertlenmesi ne kadar bizden. Veya, veterinerlik sınavının sonucunu Tristan’ın söylemesine karşın inanmayıp, kağıdı görmem lazım biliyorsun değil mi diye güvensizlik yapan abi Siegfried’ın halleri. Tristan ve James arasındaki arkadaşlık, Helen ve James arasındaki ilişki. Hepsi hepsi öyle tatlı ki.
Dizinin bir diğer güzel yanı da, çiftlik sahiplerinin hayvanlarına olan sevgisini izlemek. Bu insanlar sadece geçim kaynakları oldukları için değil, can dostları oldukları için onlara önem veriyorlar. Sadece kedi, köpek için de değil bu. Bir çiftçinin Çilek ismini verdiği ineğine bir aile ferdi gibi yaklaşıyorlardı mesela.
Masterpiece seni seviyorum güzel kanal ya da her neysen…
© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.
