Üç Silahşörler Yirmi Yıl Sonra – 1. cilt (2)

Yirmi Yıl Sonranın ilk cildinin hikaye örgüsü büyük ölçüde arkadaşların tekrar bir araya gelmesi ile ilgilidir. Çok detaya girmeyecek olsam da bu romanda okumaktan çok fazla keyif aldığım bölümleri anlatmadan da duramam.

Romanın atmosferini ilk yazımda biraz açtıktan sonra hikayemize dönecek olursak, D’Artagnan’ı Athos’ un yanında bırakmıştık. Mazarin’den acil göreve dönüş çağrısı alınca tekrar Paris’e döner D’Artagnan. Athos ise onun ardından oğlu Raoul’a hazırlanmasını ve Paris’ e gideceklerini söyler.

Paris’e dönen D’Artagnan Porthos ile Mazarin’in karşısına çıkar ve ondan emirlerini beklediğini söyler.

Bu arada Paris’e gelen Athos ve Raoul kalacakları eve yerleştikten sonra ilk ziyaretlerine hazırlanırlar. Bu bir kadın, hatta ilk romandan hatırlayacağımız Madam Chevreuse’dur. Athos ona Kraliçenin çamaşır kahyası Marie Michon ile ilgili ilginç bir hikaye anlatır. Marie, hizmetçisi ile beraber erkek kılığında Paris’ten kaçarken bir akşam bir rahibin yanına sığınmış, rahip onun kadın olduğunu anlamadan kalacak başka yer olmadığı için yatağını paylaşmayı teklif etmiş. Kadın da rahibe heyecan olsun diye onu baştan çıkartmaya karar vermiş. Beraber geçirilen geceden tam bir sene sonra rahip kapısında üç aylık bir bebek bulmuş. Ancak aslında o gece esas rahip görev icabı şehir dışına gitmiş ve yerine başka bir yolcuya, Athos’a bırakmış. O yolcu sabah salonda uyuyan hizmetçinin, D’Artagnan’ın ricası ve Aramis aracılığı ile soylu bir kadının yanına gönderilmiş Kitty olduğunu görünce, geceyi geçirdiği kadının kim olduğunu da çözmüş olmuştur.

Sonuçta bir sene sonra aynı şehre gelen Athos kafası karışmış rahibe bırakılmış bebeğin kendi oğlu olduğunu anlayıp onu evlat edinmiştir. Terk etmek zorunda kaldığı oğlunun babası tarafından büyütüldüğünü öğrenen, hatta babanın bir Kont olduğunu anlayan Madam Chevreuse çok heyecanlanır. Sonuçta annesi olduğunu bilmeden, oğul anasına kavuşmuş olur; biz de Athos’un nasıl evlat sahibi olmuş olduğunu öğrenmiş oluruz.

Aramis de Paris’e gelmiştir ve Athos ile kalabalık bir mekanda buluşup bir operasyona son hazırlık konuşmalarını yaparlar. Kont Rochefort’un da adı geçmektedir.

Athos Raoul’u asker olması için yetiştirmiştir. Madam Chevreuse’un bağlantıları ile bir tavsiye mektubu alan sevgili oğlunu yolcu eder. Duygusal bir andır. Bundan sonra romanın aksiyon kısmı başlar.

Romanın birinci aksiyonu bir şatoda Kraliçe ve Mazarin’in emri ile hapse atılmış olan Prens Beafort’un kurtarılma hikayesidir. Epey matrak bir karakter olan bu Prens’in (kendisi kral soyundandır) hapis maceralarının bir kısmını okuduktan sonra yanına gizli görev ile sokulmuş Athos’un eski uşağı Grimaud sayesinde kaçış harekâtına denk geliriz. Prens’in kaçtığı duyulur duyulmaz da peşine direkt Mazarin’in emri ile D’Artagnan ve Porthos düşer.

D’Artagnan’ın takımı ile Prens ve onu kurtaranlar arasında bir kovalamaca olacaktır. Birbiri ardına gönderilen adamları yere seren iki arkadaş son gönderilen iki kişi ile de düelloya tutuşur. Ancak ateş edilen fitiller sayesinde ortam aydınlanınca aslında kimler ile dövüştüklerini görürler. D’Artagnan Athos ile Porthos ise Aramis ile dövüşmektedir. Bunun ortaya çıkması, üstüne üstlük çoğunluk tarafından etrafları çevrilmiş olan D’Artagnan ve Porthos’un yenilgisi arkadaşların arasına korkunç bir nifak sokacaktır. Arkadaşlar Paris’de Royal Alanında buluşmak ve konuşmak üzere sözleşip ayrılırlar.

Arkadaşlar bu buluşmaya büyük stres ile hazırlanırlar. Athos silahsız gitmeyi düşünürken, Aramis’in ısrarı ile silahlanır. Porthos ise temiz duygular içinde olsa da onu da D’Artagnan işkillendirir. D’Artagnan’a bir önceki gecenin yenilgisi ağır gelmiş, gururu incinmiştir. Üstüne üstlük iki arkadaşının ona söylemeden, Prenslerle gizli kumpas kurmuş olmasına da çok alınmıştır. Arkadaşların arasındaki şeffaf perdenin ağırlığıdır bu. Sonuçta 4 arkadaş buluşmaya giderler.

Gelelim romanın en sevdiğim bölümüne: Royal Alanı

4 arkadaş eteklerindeki taşlara dökmek için Royal Alanına girerler. Bu meydana o dönemde, özellikle geceleri düello için gidildiğinden hepsinin aklında ve ruhunda aynı sıkıntı vardır. İlk kim saldıracak? Bu buluşma son veda mı olacak?

Gerginlikle başlayan konuşmalar, karşılıklı suçlamalara döner. Neredeyse kılıçlar çekilip tokuşturulacakken Athos o müthiş karakterini gösterir. Çeker kendi kılıcını kırar atar. Aramis’e de kırdırır kılıcını ve ardından bu roman serisinin en ama en çok sevdiğim, okurken gözyaşlarına boğulduğum tiradını yapar. 

“Asla dedi Athos, elini yavaş yavaş gökyüzüne kaldırarak; bizi şu karanlık gecenin ululuğu içinde dinleyen Tanrı’nın önünde and içerim ki, asla sizlerle kılıç tokuşturmayacağım! Asla sizlere öfke ve kinle bakmayacağım; kalbimden asla kin bulutları geçmeyecek size karşı. Sizlerle birlikte yaşadık, birlikte nefret ettik, birlikte sevdik; birlikte kan akıtıp kanlarımızı karıştırdık; hatta şunu da ekleyebilirim, belki de aramızda dostluk bağından daha da sıkı bir bağ var, bir cinayet anlaşması var aramızda; çünkü dördümüz birlik olup, aslında bu dünyadan çok cehenneme layık birini, belki de hakkımız yokken, yargıladık, mahkum ettik ve cezasını elimizle verdik. D’Artagnan seni daima oğlum gibi sevdim. Seninle on yıl yan yana uyuduk Porthos. Aramis nasıl benim kardeşimse, sizlerin de kardeşi! Çünkü ben sizleri nasıl sevdimse, Aramis de öyle sevdi, hala seviyor, sevecek de! Biz ki Richelieu gibi bir adamı yüreğimizle ve bileğimizle zorlamışken Mazarin nedir ki bizim için? Biz ki bir Kraliçenin başındakı tacı sağlamlaştırmışız, filanca yada falanca Prens ne ifade eder bizlere? Dün kılıcımla karşınıza çıktığım için özür dilerim sizden. Aramis de Porthos’dan özür diliyor. Şimdi gönlünüz el veriyorsa, yine nefret edin benden. Ama ben yemin ediyorum ki, benden nefret de etseniz, size karşı ancak saygı ve dostluk besleyeceğim. Aramis, şimdi benim söyleyeceklerimi tekrarlayın; sonra eğer isterlerse ve eğer siz isterseniz, eski arkadaşlarımızla ebediyen ayrılalım”

Yirmi yıl sonra E yayınları birinci baskı nisan 1972- syf 341-342

Athos’un ısrarı üzerine yemini tekrar eden Aramis den sonra ruhu coşku ile dolan D’Artagnan atılarak aynı yemini tekrar eder. Porthos ise o kadar duygulanmıştır ki gözyaşlarına boğulur. Dört silahşörün bu büyük gecesi arkadaşlıklarının dürüst bir sevgiyle mühürlenmesi ile neticelenir. (Gözyaşları sel olur bende de. Her okuyuşumda hem de…)

Arkadaşlar dedi Athos, işte sizin gibi yürekli yiğitlerden umduğum, beklediğim buydu. Evet, önceden de söylemiştim, yine tekrar ediyorum yazgılarımız ayrılmaz bir biçimde birlikte çizilmiş. Ayrı ayrı yollar izlesek bile. Düşüncelerine saygım var D’Artagnan; senin de inancına Porthos. Fakat ayrı davalar için mücadele etsek bile, dost kalalım. Bakanlar, Prensler, Krallar, sel gibi gelip geçeceklerdir; iç savaş saman alevi gibi parlayıp sönecektir; ama ya biz, biz kalacak mıyız? Benim içimdeki ses öyle diyor.

Evet, dedi D’Artagnan; hep silahşör olarak kalalım ve bayrak olarak, ünlü Kardinal’in üzerine üç zambak işlettiği Saint-Gervais kalesindeki peçete bayrağı belleyelim.

Evet, dedi Aramis; Kardinalci ya da Sapan isyancısı, ne önemi var sanki? Düellolardaki yiğit arkadaşlarımızı, önemli serüvenlerdeki sadık dostlarımızı, eğlence alemlerindeki şen arkadaşlarımızı bulalım.

Ve ne zaman karşı karşıya gelsek, kalabalık ortasında, kıyam sırasında da olsa, kılıcımızı sol elimize alıp, birbirimize sağ elimizi uzatalım, ‘Royal Alanı’ deyip geçelim.



Bu arada askere yolcu edilen Raoul yolda kendinden bir iki yaş büyük bir asil gence ve eğitmenine rastlar. Beraber savaş komutanı Prens Conde’ye gitmek için yol arkadaşı olurlar. Yolda İspanyol çetecilerin saldırdığı bir adama yardım ederler. Adamcağız ölmek üzere olduğu için bir hana götürülürken günah çıkartmak ister ve yolda denk geldikleri sevimsiz donuk suratlı bir gezgin keşişi ölmek üzere olan adamın günahlarını çıkartması için zorla ikna edip hana götürürler.

Oldukça isteksiz, hatta delikanlıların zoruyla gelen keşiş handa adamın kimliğini öğrenince birden heyecanlanır. Adamı hancının karısı tanımıştır. Adam Lille celladıdır! Bunun üzerine biz okuyucular da adamı hatırlarız. Bu Milady de Winter’in başını kesmesi için Athos’un bulduğu adamdır.

Keşiş günah çıkartma esnasında vicdanına en büyük yük olan itirafı yapar, yani Milady’nin öldürülme hikayesini. İçlerinde bir tek kayınbiraderin Lord Winter olarak adını bildiği için bu ismi zikreder etmez, keşiş çılgına döner. Büyük itiraf anı da ona gelmiştir. Hançerini adamın göğsüne saplarken ben o haince öldürdüğün kadının oğluyum der. Romanımızın en kötü karakteri, Milady’nin oğlu Mordaunt sahneye teşrif etmiştir.

Yirmi yıl sonra 1. Cilt devam edecek…

© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.


Üç Silahşörler Yirmi Yıl Sonra – 1. cilt (2)” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s