Solaris – Stanislaw Lem

Solaris deyince çoğu insanın aklına herhalde Andrei Tarkovski’nin meşhur başyapıtı Solaris filmi gelir.

Sinema sanatını çok sevsem de, bu meşhur film ile (ve ilerde bahsedeceğim bazı ayakta alkışlanan sanat filmleri ile) ilgili yorumlarımdan sanat filmlerinden pek anlamadığım çıkartılabilir. Öyle de olabilir. Bazı filmleri çok anlamlı bulmuyorum.

Nitekim filmini izlemeden önce okuduğum, bu yüzden de filmlerine (bir de Steven Soderbergh tarafından yapılan 2002 versiyonu var) tahammül edemediğim, Polonyalı bilimkurgu yazarı Stanislaw Lem tarafından yazılmış bir bilim kurgu romanıdır Solaris.

Tamamen bir okyanustan oluşan Solaris gezegenindeki uzay istasyonuna, yakın zamanda bir çalışanın intiharını araştırmak üzere ulaşan psikolog Kris Kelvin, gezegenin yüzeyi ile yapılmış bir deneyin hiç beklenmedik sonuçları ile karşılaşacaktır. Okyanus, uzay istasyonundaki görevlilerin zihinlerinin en derinliklerinde yatan, kendilerinin yaptıkları veya yapmadıkları şeyler yüzünden içlerinde onlara karşı bir suçluluk duydukları insanları canlandırıp onlara geri göndermektedir. Bu insan suretleri fiziksel olarak birebir benzeseler de farklı tepkiler verebilmekte, bu korkutucu yüzleşmeden çeşitli yollarla kaçmaya çalışan personel ise, bu gelen varlığı öldürseler bile yenisinin tekrar geldiği bir cehennemin içinde kalmışlardır.

Kelvin kendi tecrübesini birinci ağızdan anlatır. Kendisi yüzünden intihar ederek hayatına son vermiş eski sevgilisi geri döndüğünde yaşadığı şoku, suçluluk duygusu ile ne olduğunu dahi bilmediği bu yaratığa iyi davranmasını, sonra korku, endişe, bıkkınlık ile aldığı aksiyonları dinleriz.  

İstasyonda alınan her aksiyon da okyanustan bir cevap almaktadır. En sonunda çözümü okyanus ile iletişime geçerek bulmaya çalışacaklardır.


Okyanusun insanların zihnini görüp, onlara geri yansıtması fikri çok müthiştir. Daha da müthiş olanı, yazarın bunu, benim böyle basit cümlelerle ifade ettiğim gibi sıradan bir bilim kurgu macerası olarak değil, bir derinlik ve gizem ile anlatmış olmasıdır. Lem’in diğer romanlarında da karşılaşacağımız şekilde, olaylar belli bir heyecan noktasına ulaşsa da sakince sonlanır veya biraz sakinlemiş bir ortamdan biz yavaşça uzaklaşarak sona ulaşırız. En azından ben Lem’in kitaplarının sonunda, “hah, tamam bu da böyle neticelendi” diye bir final hissi yaşamam. Daha çok bir sörf dalgası gibi, dalgayla birlikte savrulur, sonra yavaşça sörf tahtasından ineriz. Dalganın yoluna devam ettiğini de biliriz.


Filme gelirsek, açıkçası filmi tertemiz hislerle, bu sefer bitireceğim diyerek 3-4 defa baştan izlemeye çalıştım. Ama gitmedi. Tek problem filmin yavaş ilerlemesi de değil. Ağır tempolu filmlerle bir derdim yok. Ama örneğin insanın zihnindekilerin okyanus tarafından geri yansıtıldığını anlatmak için 15 dakika durup göle bakan ve ağaçların yansımasını izleyen bir adamı izlemek veya tünelde giderken arabanın camına yansıyan trafik lambalarının ışıklarını takip etmek de, bir müddet sonra, tamam anladım, sadede gel diye düşündürmeye başlıyor ve dikkatim dağılarak uyuklamaya başlıyorum. Bazen kısa cümleler kurmak daha büyük yetenek istiyor bence. Neyse, ben bazı filmlerden anlamadığımı itiraf edip, ilerliyorum.

İşin ilginci, Stanislaw Lem, Tarkovski’nin filmini hiç beğenmemiş. Solaris ‘in uyarlamasından çok Suç ve Ceza’nın bilim kurgu versiyonu olarak değerlendirmiş. Lem ‘e göre Solaris bir uzaylı varlığın insan zihnini tarayarak onunla iletişim kurma çabası, evrenin ve bu gezegenin gizemi iken, film gezegenin insan ırkı ve onun psikolojisi üzerine etkisine odaklanmış. Hatta “ben bu kitabı insanların uzaydaki erotik problemleri ile ilgili yazmadım” bile demiş. Yönetmenle film çekimlerinden önce buluşup, tartışıp anlaşmazlığa varmışlar. Ama prensip olarak herhangi bir şeyi yasaklamaya inanmadığı için filmin çekilmesine de engel olmamış.


Bendeki Solaris’in 1997 İletişim yayınları baskısı. İlk defa 1998 de alıp okumuşum. Stanislaw Lem ile tanışıtığım roman bu oldu ama sonra başka romanlarını da okudum. Daha çok sevdiklerim oldu.

Ben o zaman Solaris’in Türkçe ilk baskısının bu olduğunu düşünüyordum ama şimdi baktığımda daha eski ve tabi ki daha yeni bir sürü baskısı olduğunu gördüm. Açıkçası İletişim yayınlarının o senelerde bastığı Lem kitaplarının kapaklarını hiç sevmemiştim. Bu yeni baskının kapağı çok daha güzel geldi. Çeviri konusunda kafamda bazı soru işaretleri yok değil. Bu baskıda belirtmemişler ama Lem’in diğer romanları İngilizce’den çevrilmiş. Belki de bundan, belki de zaten içi yoğun bir kitap olmasından, okurken biraz tutukluk yaşatıyor. Öyle kolay okunan bir roman değil.

Farklı bir bilimkurgu romanı deneyimi için Stanislaw Lem kesinlikle iyi bir alternatiftir, yazarla tanışma için Solaris en iyi kitap mıdır? Ondan emin değilim. Sanırım bu okurun yaşına ve deneyimine göre değişir. Ama kesinlikle tecrübe edilmesini tavsiye ederim.

© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.


Solaris – Stanislaw Lem’ için 2 yanıt

Yorum bırakın