Bridgerton (1. Sezon) – 2020 dizi

Bridgerton’u  sevip sevmemek arasında kaldım.

Reklamlarını ilk gördüğüm zaman, düşündüğüm şey yine İngiliz dizisi, yine bir sürü o dönemde olmayacak tipleri katmışlar olmuştu. Kastettiğim Afrika kökenli veya Hint kökenli oyuncuların, yani o dönemde İngiltere üst sınıf sosyal çevrelerinde bulunması imkansız olan insanların, hiç olmayacak şekilde kraliçe!, dük! ünvanları ile bulunmaları idi. Daha önce Enola Holmes yazımda belirttiğim gibi bana biraz tuhaf gelen bir uygulama.

Dizi yayınlanınca kostümlerin ve tarzların da dizinin geçtiği döneme uygun olmadığı ile ilgili yorumlar okumuştum. Ama açıkçası bu tarz dönem dizilerinde kostümlerin çağa uygunluğundan çok (tamam arada açıp bakmışlığım var hangi dönemin kıyafet modelleri nasılmış diye), göze hoş gelişine baktığımdan bu benim için çok da önemli bir eleştiri olmamıştı.

İkinci en büyük eleştiri cinselliğin çok fazla ve açık bir şekilde gösterilmesiydi. Bu konuda fragman hafif bir fikir verse de, ne kadar fazla olup olmadığını diziyi izlemeden bilemezdim tabi.

Diziyi izledikten sonra çeşitli fikirlerim oldu. Bu kadar sevilmiş olması, netflix’de kısa sürede en çok izlenen dizi olması, diziyi izleyen birbirinden bağımsız olarak farklı arkadaşlarımın fazla spoiler vermemeye çalışarak söylediği ortak cümler “bana o hissi verdi”, açıkçası ne hissi vermiş yaa, çok romantik herhalde, diye beni meraklandırdı. Yoksa bu diziyi o kadar öncelikli izlemeyecektim. (Aslında yazıyı diziyi bitirdiğim zaman, yani birkaç ay evvel yazmaya başladığım ama ancak yayınlayacak hale soktuğum için öncelikli ifadesi şimdi biraz saçma kalıyor ama olsun)

Dizinin konusu her yerde yazdığı şekilde, Bridgerton ailesinin evlenme çağına gelen kızı Daphne’nin sosyeteye çıkışı ile kendi ve ailesine uyacak, münasip bir koca arayışına girişinin hikayesi. Bu arada aile ile, 8 kardeşler, onların arkadaşları, sevgilileri ile de tanışıyoruz.  Bir de babası ile arasında problemlerle büyümüş, bir yandan ailenin en büyük oğlu Anthony’nin çocukluk arkadaşı olan Duke of Hastings yani Simon Bassett var. Dizinin esas oğlanı. Bir yandan da camiada neler olduğu ile ilgili haberleri, dedikodu sütunu şeklinde yayınlatan, herkesin yeni bülten çıkar çıkmaz kovalayıp güncel dedikoduları sayesinde öğrendiği Lady Whistledown isimli bir gizli haberci var. Gossip girl’ün kağıt versiyonu diyelim.

Şöyle iyi bir dedikoduya kim hayır diyebilir ki?!

Dönem dizilerini çok eskiden beri izlerim. 90 ‘lı yıl yapımlarından günümüze roman uyarlamalarının veya orjinal filmlerin ne kadar değiştiğine de şahit olmuş oldum. Açıkçası ben nasıl 70 lerde çekilmiş bir BBC dizisini izlemekten sıkılırsam, 2000’ lerde doğmuş yeni neslin eski filmlerden sıkılmasını da anlar ve hak veriririm. Romanlar aynı olsa bile görsellik, çekim teknolojilerinin değişimi, renkler vs. yıllar geçtikçe o kadar değişti ki, farklı adaptasyonları hor görmem. Bu dizinin uyarlandığı romanlar zaten 2000’ler de yazılmış. Yani kimse bu romanların bir Jane Austen gibi yazarın kendi hayatından çekip çıkartıldığını söyleyemez. Yıllar ilerledikçe, dönem dizileri veya bağımsız uyarlamalarda  (örneğin Sherlock ‘un Robert Downey’li yeni filmleri gibi) 1800′ lerin İngilteresi’nin daha karanlık yanlarının veya daha özel anlarının da paylaşıldığını görüyoruz. Daha doğal yaşam yani.  Bu yüzden bu durum da beni rahatsız etmedi. Yani aslında dizi için başta önyargı ile düşündüğüm kısımlar beni fazla rahatsız etmedi. Hatta belirttiğim gibi Çinli, Afrikalı, Hintli oyuncuların alakasız rollerde olması bile…

Yine dizinin eleştiri alan konularından cinselliği aşırı kullanması da açıkçası evli çiftlerin tutkulu “aşk”ları , bir opera sanatçısı sevgilisi olan en büyük oğul Anthony’nin, o kadına duyduğu tutkunun gösterilmesi beni o kadar rahatsız etmese de, erkeklerin klüplerine gece vakti gelen kadınlar veya ressamın evindeki orji sahnesine benzer şehvet geceleri tarzını manasız ve gereksiz buldum. Açıkçası bana yapay ve sadece diziye ilgi toplamak için eklenen cinsellik içerir sahneler olarak geldi.

Öte yandan dizi beni etkileyeceğini düşündüğüm diğer konuda, aşk hikayesi kısmında, biraz hayalkırıklığına uğrattı.  Daha iyi ifade etmek gerekirse, açıkçası dizi bana övüldüğü zaman daha önceki dönem dizileri tecrübeme dayanarak epey romantik bir dizi beklerken, bunun yerine biraz romans ama daha çok tutku ağırlıklı bir dizi buldum.

Aslında şöyle başlıyım. Jane Austen roman ve film uyarlamalarında ana konu sanki kadınların tek derdi evlenmekmiş  gibi gözükür. Aslında romanlarda anlatılan farklı detaylar vardır. Bunlara o roman ve uyarlamaları ile ilgili yazarken ayrıca da değineceğim. Ama özetle aslında çoğunlukla bu amacı saplantı etmiş insanlarla hafifçe dalga geçer Jane Austen. Onun derdi diğer olayların yanında, aşktır. Aşkın sözler ve eylemlerle ifade edilmesidir. Bu eylem fiziksel temastan çok (o dönemde evlilik öncesi zaten pek olası değil), bir bakış, bir dans, bir fedakarlık gibi hareketlerdir.

Bu dizide ise sosyeteye çıkmış güzel kızımızın taliplerinin abisi tarafından beğenilmemesinden dolayı baş karakterin evde kalacağından korkmaya başlamasını , annesinin ona kendisini strese sokmamasını önermesine rağmen, evlenmek zorundayım şeklindeki muhtaçlığı, çaresizliği karaktere sempati duymaktan çok, sürekli ağlak suratla dolaşması daha baştan bir baygınlık verir. Karakterin hem fiziksel hem de zihinsel masumiyetini belli etmek için belli konularda hiçbir fikrinin olmamasının ifade ediliş tarzı ise, ilerleyen aşamaların daha etkileyici olmasını sağlama çabası olduğunu çok belli eder.

Olaylar bir şekilde iki baş karakterin yollarının birbirine dolanması ile ilerleyecektir.

Dizi Daphne ve Simon’un gizli anlaşmaları ve bu süreçte pekişen arkadaşlık ve birbirlerine karşı büyüyen hislerini güzel paylaşmış. Buraya kadar tamam. Ufak bir temas, bir bakış, bir his.. Bunlar gerçekten güzel aktarılmış. Ama sonra bir noktada dizi yerli dizilerin kabız eden anları gibi, bir batağa saplanmaya başlıyor. Diğerine iyilik etmek için söylenmeyen sözler, yanlış anlamalar, sürekli küçük emrah ifadesi ile dolanan Daphne. Neden içtiğini anlayamadığım Simon. Sonra düğün gecesinde büyük açıklamalar. Mutlu son. Tutku dolu geceler. Derken yine yanlış anlamalar falan filan…

Dizide romantik bir hikaye yok mu, var. Gelgelelim bunun işleniş tarzının biraz kaba olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu dizi vermeye çalıştığı zarafet hissini (kostümler, sosyal kurallar vs.) bir iki replik ve haraketle (“senin için yanıyorum” nedir yani!?) öyle güzel eziyor ki, daha önce gözüme batmayan detayların hepsi “bu bir yapay dünya” diye haykırarak ortaya çıkıyor.  Yani geçmişte geçen bir kurgu hikayeden, havada süzülen bir balona dönüyor.

Aniden gelişen romantik bir hareketin kabul edilir olması bir şey (Manzaralı Oda’da George’un aniden çayırın içinden koşup Lucy’i öpmesi gibi) parkta dolaşırken rol icabı bile olsa nişanlısı olan, arkadaşının kızkardeşine kendi cinselliğini nasıl tanıyabileceğini anlatıyor olması başka bir şey bence.  Ki böyle bir konuda konuştuktan sonra kızı gerçekten sevdiğini söyleyememek nedir yani, daha neden çekiniyor olabilirsin ki.

Daha önce belirttiğim gibi bir dönem dizi/roman fanı olarak, film-roman uyarlamalarının, özellikle eskiden yazılmış, nasıl desem, bazı konuların açıkça yazılamadığı dönemlerde yazılmış romanların uyarlamalarının, filmlerinin çekim tarihlerine göre bazı eklemelerinin olmasını gayet doğal buluyorum. Nasıl ki Pride and Prejudice ‘un 1995 uyarlamasında Elizabeth ve Darcy birbirlerini sevdiklerini itiraf ettiklerinde gülümseyerek başka yöne bakacak kadar utangaçlarken, 2005 uyarlamasında Elizabeth’in Darcy’nin elini sahiplenir şekilde tutup öpmesi bir tık daha yakınlığı temsil eder. Belki bundan sonraki bir uyarlamada evlenmeden önce bir buseyi bile verdirebilirler.

Açıkçası Netflix dizisi olduğu için çok müthiş bir dönem dizisi olmasını beklememiş olsam da çevremdeki insanların bunun romantik ve aşkı anlattığını düşündüğünü söylemesi, bu dizinin bu kadar abartılması bana komik geldi. Kesinlikle kötü bir dizi değil, izlerken üzerine kafa yormayınca eğlendim de, devam sezonlarını kesin izleyeceğim ama işte sonuçta dönem dizisi fantazisi yapmışlar diyip geçelim.

Oyuncular fena değil. Yakışıklı olmasına yakışıklılar, güzel olmasına güzeller. Duke of Hastings’i oynayan aktörün oldukça yakışıklı olduğu bir gerçek. Daphne ‘yi oynayan kız da güzel ve zarif. Keza diğer genç oyuncular da gözleri parlayarak oynamışlar. Kostümler, mekanlar canlı ve pırıl pırıl. Göze hitap ediyor.


Bridgerton roman serisi olarak 2000-2013 yılları arasında Julia Quinn ismini kullanan Amerikalı bir yazar tarafından yazılmış. Sanırım romanların 2013 de yazılanı hariç hepsi Türkçe’ye Epsilon yayınevi tarafından çevrilmiş. Ama kitapların Türkçe isimleri nedense orjinallerine göre çok uyduruk olmuş, o kadar komik geldi ki (mesela ‘it’s in his kiss’i ‘Öpüşünde Saklı’ olarak çevirmişler, veya ‘Dük ve Ben’ yerine ‘Yüreğe söz geçmiyor’ gibi). Herhalde pazarlama taktiği olarak, isimde Dük, Vikont geçse kimse merak edip kitabı almaz dediler. Her bir roman 8 kardeşin hikayesini anlatıyormuş. 2013 de yazılan ise bundan sonra ne oldu peki diye soran okurlar için 2. Bölüm gibi yine herbiri bir kardeş ile ilgili 8 ayrı hikaye şeklindeymiş.

Bridgerton serisi

  • The Duke and I (2000) – Yüreğe Söz Geçmiyor –>romanın inceleme yazısı için tıklayabilirsiz
  • The Viscount Who Loved Me (2000) – En Çok Beni Sev –>romanın inceleme yazısı için
  • An Offer From a Gentleman (2001) – Son Söz Aşkın
  • Romancing Mister Bridgerton (2002) – Rüyalar Gerçek Olsa
  • To Sir Phillip, With Love (2003) – Sonsuz Sevgilerimle
  • When He Was Wicked (2004) – Sana Muhtacım
  • It’s In His Kiss (2005) – Öpüşünde Saklı
  • On the Way to the Wedding (2006) – Biz Evleniyoruz
  • The Bridgertons: Happily Ever After (2013)

İlk kitap tabiki Daphne ile ilgiliydi. 2. kitap ise büyük kardeş Anthony ile ilgili. Zaten Bridgerton dizisinin 2. sezonunun da ağırlığının Anthony olacağı açıklanmıştı. Onun ilgi odağı olacak kadın başrol oyuncu da Simone Ashley (karakteri Kate Sheffield) olarak belli olmuştu. İlk sezonde Dük’ü oynayan oyuncu ikinci sezonda rolü kalmadığını açıkladığında epey bir yaygara koptu ama bakalım yeni hikaye eskiyi aratacak mı göreceğiz.

Anthony Bridgerton & Kate Sheffield

Benim gibi dönem dizilerini seviyorsanız, içine günümüz pazarlama metodu sahneleri eklenmiş bu diziyi çok büyük bir beklenti olmadan izleyip, eğlenebilirsiniz. Sonuçta insanlar o dönemde açık açık yazamamış olsalar da, insanların hayatını yönlendiren tutkunun varlığını göz ardı edemeyiz.

Dizinin 2. sezonu ve roman karşılaştırması için –>

© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.


Bridgerton (1. Sezon) – 2020 dizi’ için 3 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s